Tarihin başlangıcından beri farklı uygarlıkların rağbet noktası, her bir karışı tarih kokan bir bölgenin iki güzide çekim merkezi ziyaretçilerine çok şey vaat ediyor.
Kralların yurdu Adıyaman-Nemrut ve sonrasında dopdolu tarihi ve folklorik zenginlikleriyle Şanlıurfa’yı bir seferde geziyoruz.
Genel Bakış
Tarihin başlangıcından beri farklı uygarlıkların rağbet noktası, her bir karışı tarih kokan bir bölgenin iki güzide çekim merkezi ziyaretçilerine çok şey vaat ediyor. Kralların yurdu Adıyaman-Nemrut ve sonrasında dopdolu tarihi ve folklorik zenginlikleriyle Şanlıurfa’yı bir seferde geziyoruz.
Nemrut Dağı Millî Parkı sınırları içine girer girmez, görkemli bir uygarlığın etkisine giriyor insan. Pembe zakkumların süslediği vadiler, yüksek kaleler, tanrısal bir varoluşun işaretleri sanki. İhtişamlı Kral Antiochos’un, UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ne dâhil edilen anıtsal mezarı ise gizemli bir hazine sandığı gibi bulutların üzerinde uyumaya devam ediyor, asırlardır olduğu gibi… Burası, dev insan ve kartal başlı tanrı heykellerinin gövdelerinden ayrılıp yere yuvarlanmış halleriyle gerçeküstü bir atmosfere sahip. Bir yanda Kommagene Tanrıları’nın taştan gözleri, diğer yanda sonsuz dağlar denizi… Yeryüzü var olduğu sürece Antiochos’un görkemli yapıtı, güneş doğarken ve batarken onun kızıllığında kutsanacak hep…
Göbeklitepe tarih sahnesinde “devrim” niteliğinde bir keşif. UNESCO tarafından Dünya Geçici Kültür Mirası Listesi’ne alınan Göbeklitepe, tarih öncesi dönemlere dair bildiklerimizi sorgulatıp, bizlere insanlığın geçmişi ile ilgili yeni şeyler öğretirken, merak duygumuzu da kamçılıyor. Göbeklitepe Stonehenge’den yaklaşık 6 bin, Mısır piramitlerinden ise yaklaşık 7 bin yıl daha eski. Geçmişi günümüzden 11 bin 600 yıl öncesine dayanan bu arkeolojik alan, doğru sandığımız birçok şeyin sorgulanmasına neden oluyor. Burada bulunan tapınma amaçlı törensel alana ait mimari kalıntılar ile hayvan ve bitki kabartmalarıyla süslü “T” şeklindeki dikili taşlar, âdeta göz kamaştırıyor.
İlklerin şehri Şanlıurfa, efsanelerle örülü görkemli bir tarihe sahip. İlk kez “tek” yaratıcıya inanılan yer olduğu söylenen kent, pek çok peygamberin uğrak yeri olmuş. Kral Nemrut’un Hz. İbrahim’i ateşe attırdığı yer, inanışa göre bugünkü Balıklıgöl. İbrahim Peygamber’in doğduğu rivayet edilen mağara ise Mevlid-i Halil Camii’nin avlusunda saklı. Yaygın inanışa göre Âdem ve Havva, cennetten kovulduktan sonra geldikleri Urfa’da, yeryüzünün ilk nar ve gül fidanlarını burada dikmiş. Tüm semavi dinlerin mensupları için kutsal bir ziyaret yeri olan kente, Hz. İsa’nın hastalara şifa dağıtmak üzere geldiği de rivayetler arasında.
Tarihi yerleşimlerin arasından geçip Eski Harran’a doğru ilerlerken bambaşka bir gezegene geldiğiniz hissine kapılabilirsiniz. Bir gündüz düşü ya da hayal değildir gördüğünüz: Kupkuru ovanın ortasında, karınca yuvalarını andıran kubbeli evler, uçsuz bucaksız sarı topraklar, pamuk ve başak tarlaları… Ve ancak düğünlerde ya da özel davetlerde rastlanabilecek pullu ve pırıltılı giysilerle gezinen Harranlı kadınlar… Kimi kez kendi coğrafyalarına kimi kez özlem duydukları büyük kentlerin o rengârenk dünyasına bürünürler. İşte o zaman Doğu masallarında anlatılan Eski Harran canlanır gözünüzde.
Şanlıurfa’da, Hazreti Musa’nın yaşadığı yer olarak rivayet edilen Soğmatar Tarihî Kenti, çok sayıdaki kaya mezarları, tanrı kabartmaları, gizemli yazıtları, kuyuları ve mağaralarıyla görenleri şaşırtıyor. Bu benzersiz turun hemen her anında olduğu gibi…