İlmek ilmek örülmüş göz kamaştırıcı detaylarla dolu asırlık evleriyle geçmişin ihtişamını günümüze taşıyan Doğu Anadolu’nun kadim şehirlerinde sokakların huzur dolu sesi, kulaklarımıza eski zaman hikâyeleri fısıldıyor.
Genel Bakış
Mardin, kültürler kavşağı Anadolu’nun en görkemli parçalarından biri. Pek çok medeniyeti koynunda büyüten kentte ilk durağımız, Deyrulzafaran Manastırı oluyor. Sonra şehri tanıdıkça görüyoruz ki Mardin’de olmak, çok kültürlü ve çok renkli bir yerde soluk alıp vermek demek. Prenseslere layık ışıltılı bir gerdanlığa benzetilen Mardin’de görülmeye değer yer çok. Şehrin merkezinde boylu boyunca uzanan ana caddeden yukarı doğru yürüdüğümüzde, Mardin güzelliklerini önümüze sermeye başlıyor. Rüzgârlı terasların altından geçerek sokakları birbirine bağlayan “abbara” isimli küçük tünellerde güvende, bir kahvehane terasına konuk olduğunuzda alabildiğine ferah ve engin hissedeceksiniz.
Kilise çanlarının ezan seslerine karıştığı Midyat, inanılmaz bir kültürel zenginliğe sahip. Ezidi’lerin yerleşimi Mağara Köy bunlardan bir tanesi. Bir diğeri irili ufaklı birçok kilisenin bulunduğu yörenin kutsal merkezi, Yayvantepe köyünde bulunan Deyrulumur (Mor Gabriel) Manastırı. 397 yılında kurulan mabet, dünyanın en eski “faal” manastırlarından biri. Türkiye’deki iki önemli Süryani metropolitliğinden birinin Midyat’ta bulunması, yörenin bir diğer özelliği… Midyat’ın da içinde yer aldığı Turabdin Platosu, asırlardan bu yana “Tanrının Kulları” diye adlandırılıyor. Anadolu uygarlıklarının tarihi şehri Midyat, tarih boyunca tüccarların uğrak yeri olmuş. Geleneksel el zanaatlarının doruklara vardığı hanlarında, ışık huzmeleri ile aydınlanan çarşılarında, telkâri işçiliğini, taş oymacılığını, kuyumculuğu ve dokumacılığı geliştirmiş. Hem de çok eski çağlardan beri